İçeriğe geç

TÜLOMSAŞ’ta küçük bir gezinti

Tren demek, seyahat demektir. Seyahat dediysek, yol gitmek değil sadece. Yol gidenler, acelesi olanlardır. Mesela otobüslerdir. Seyahat etmek ile yol gitmek, aynen turist olmak ile seyyah olmak gibi birbirinden farklı şeylerdir. Biri sadece görmek içindir, diğeri ise yaşamak için.

Şimdi bir fabrika ile bu romantik girişin ne alakası var diyeceksiniz. Bahsedeceğimiz fabrika bir lokomotif fabrikası ise, çok alakası var derim!

1825’te İngiltere’de, 1856’da Osmanlı’da başlayan tren seyahatinin Anadolu’daki en önemli noktalarından birisi Eskişehir’di. O tarihte uçsuz bucaksız bir ovanın, tertemiz bir çayın ve bugünkü Odunpazarı, Hamamyolu, Köprübaşı gibi bölgelerde küçük yerleşimlerin bulunduğu Eskişehir, İstanbul ile Anadolu ve Ortadoğu arasındaki yolların kesişim noktasıydı. Tarihinde bu rolü sıklıkla üstlenen Eskişehir, raylar söz konusu olduğunda da bu özelliğini sürdürüyordu.

Eskişehir demiryolunun kavşak noktasıdır ve demiryolu da Eskişehir’in çehresini değiştirecektir. İlk olarak bugünkü TÜLOMSAŞ’ın bulunduğu yere “Anadolu-Osmanlı Şimendifer Kumpanyası” tarafından lokomotif ve vagon tamiri için küçük bir atölye kurulur. Bu atölye zamanla büyür, tamir faaliyetlerinin yanında küçük üretim faaliyetlerine de başlar.

Atölyenin kaderi belki de 1957’de değişir. Dönemin başbakanı Adnan Menderes, o zamanki adı Eskişehir CER Atölyesi olan fabrikada üretilen küçük buharlı trenleri gördüğünde “bu lokomotifin büyüğünü sizden istesem yapabilir misiniz?” der. Karakurt’un ortaya çıkışının vesilesi olur bu sözler. Karakurt tamamen Eskişehir’de üretilir, 1961 ile 1976 yılları arasında çalışır. 1961 yılında ise yine Eskişehir CER Atölyesi’nde bugün bile hâlâ bir hayal olan yerli üretim bir otomobil, Devrim, 4,5 ayda üretilir. Ne var ki bu çalışmaları yapan mühendislerdeki vizyon yöneticilerde yoktur ve Devrim bir başarı hikâyesi olarak tarihin sayfalarına yazılmakla kalır.

Sonraki yıllarda lokomotif üretimine devam eden ve ismi birkaç defa değişip son olarak TÜLOMSAŞ halini alan bu fabrika, Eskişehir’in merkezinde 500 bin metrekarelik dev bir alana oturmaktadır bugün.

TÜLOMSAŞ’a bugün Anadolu Üniversitesi bünyesindeki Kentsel Gelişim Kulübü’müz vesilesiyle bir gezi yaptık. Buraya gezi düzenlemek zahmetli bir iş çünkü girişler sıkı kontrole tabi tutuluyor, geziden bir süre önce izin almamız gerekiyor. Gördüklerimi anlatmaya çalışayım…

TÜLOMSAŞ’ın giriş kapısından içeri girdiğinizde çok farklı bir atmosfer karşılıyor sizi. Düzenli bir yapılaşma, güzel yollar ve estetik açıdan hoş görülen binalar bulunuyor girişte. Ve hemen sol tarafta, küçük bir cam odanın içerisinde Devrim. 50 yıldan fazla süredir katlandığı bakımsızlığa ve ilgisizliğe göğüs germiş, hâlâ trafiğe çıkabilecek gücü barındırıyor gibi bir görüntüsü var. Şu an bulunduğu cam oda kendisini korumak için yeterli değil ama öncesinde daha vahim muamelelere maruz kalmış, örneğin TÜLOMSAŞ garajlarında bırakılmış. Gezimiz sırasında bize rehberlik eden görevli, Devrim’in bu şekilde sergilenmesinde emeğinin geçtiğini anlatırken bu konuda zorluklarla karşılaştığını söylüyordu. Bugün hâlâ dilimizden düşürmediğimiz “değerlerimize sahip çıkmak” konusu yine bir örnekle somutlaşıyor ve ister istemez umutsuzluğa sebep oluyor.

Trenlere geri dönelim. Karakurt, Eskişehir’de üretilen bir lokomotif. Daha önce fotoğraflarını görmüştüm ama bu kadar devasa boyutlarda olduğunu hiç fark etmemiştim. Kendisi hakkındaki ilk izlenimim bu oldu. Karakurt, Devrim kadar şanslı da değil üstelik. Lokomotif atölyesinin girişinde bir kenarda kendi halinde duruyor. Biz ziyaret ettiğimiz vakie hava hafif yağmurluydu ve Karakurt da üzeri açık olduğundan dolayı yağmurdan nasibini alıyordu. Kim bilir bu kaçıncı yağmurdu gördüğü, zira gövdesi paslanmış ve boyası yer yer soyulmuş halde idi. Makinist bölümüne girme şansım olduğunda ise daha fazla üzüldüm. Bu bölümün bir kısmı yosun tutmuş, camları dışarıyı göstermeyecek kadar pis ve içerisi de bir o kadar tozluydu. TCDD için 15 yıl hizmet veren bu ihtiyar lokomotif bir nevi huzurevine gönderilmiş yaşlılar gibiydi, biz ise ayda yılda bir yaşlıları hatırlayan vefasız gençler…

Bu iki başarıyı ve bugün bulundukları kötü durumu görünce atölyeyi pek de gezesim gelmedi açıkçası. Yine de bu dev atölyenin içerisinde neler olduğunu merak ediyordum. Bugün tamamen yerli üretim olmasa da büyük oranda burada üretilen lokomotifler var. Kimisi elektrikli, kimisi ise dizel. Ve bu atölye gerçekten çok büyük.

Sadece küçük bir bölümünü gezdiğimiz TÜLOMSAŞ’ın en hoş yanından biri ise, buradaki yapılar. Anadolu’daki hemen hemen tüm demiryolları çevresinde gördüğümüz yapılaşmaya çok benziyor buradaki de. Örneğin bazı binaları Bilecik Tren Garı’na benzetmemek mümkün değil. Keşke daha fazla imkânımız olsa da buradaki üretimin yanında yapılaşmayı da inceleyebilsek ve tarihini görevlilerden dinleyebilsek diye geçirdim içimden.

TÜLOMSAŞ’a gitmeden önce düşündüklerim ile orada gördüklerim arasındaki büyük farktan sonra dua etmekten başka çözüm gelmedi aklıma. Daha zeki, vizyon sahibi, değerlerine sahip çıkan ve işini özenle yapan insanlar gelse buraya, muhtemelen Türkiye’nin en önemli sanayi kuruluşu haline gelebilir TÜLOMSAŞ. Demiryolları konusunda 2. Abdulhamid Han dönemindeki vizyonumuza tekrar kavuşmamız gerekiyor.

Tarih:Hatıralar