İçeriğe geç

Zygmunt Bauman: Sosyal Medya Bir Tuzak

Ukba Dergisi / 28 Ocak 2016

İsmail Kaplan

Mütercimin notu: Zygmunt Bauman günümüzün en önemli sosyologlarından birisi. İspanya’nın çok satan gazetelerinden El País, 21 Ocak tarihinde Bauman ile yaptığı bir söyleşiyi İspanyolca olarak yayınladı ve yine internette yayınlanan İngilizce versiyonunda, 25 Ocak tarihinde röportajın İngilizce çevirisini verdi. Burada okuyacağınız çeviri, 25 Ocak tarihli İngilizce çeviriye dayanarak hazırlanmıştır. Çeviri sonucu oluşacak muhtemel anlam bozukluklarına istinaden, sayfanın sonuna İngilizce ve İspanyolca versiyonların linkleri de eklenmiştir. Metin içerisinde yer alan bazı kavramların ayrıntısı da yine metnin sonunda dipnot olarak paylaşılmıştır. Bu önemli röportajı istifadenize sunarız.

Zygmunt Bauman bugünlerde 90. Yaşını kutladı ve bir etkinliğe katılmak için İspanya’nın kuzeyindeki Burgos’a gitti. Röportaja başladığımızda yorgun olduğunu itiraf etmişti. Fakat kendisi hâlâ fikirlerini doğru ve net bir şekilde dile getirebiliyor. Her sorunun cevabı için özenle vakit ayırdı, çünkü karmaşık sorulara basit cevaplar vermekten hoşlanmıyor. 1990’ların sonlarında, çağımızı “hızlı, geçici ve ancak kısa bir süreliğine geçerli olan” fikrinden hareketle “akışkan modernite” kavramı ile tanımladığından beri kendisi sosyoloji sahasında öncü isimlerden biri haline geldi. Eşitsizlik ve politikacıların halkın beklentilerini karşılayamaması konusundaki tartışmaları, toplumun geleceği ile ilgili büyük oranda karamsar görüşleriyle birlikte, o birkaç defa zayıflığını vurgulasa da, İspanya’da bilinen 15 Mayıs Öfkeliler(1) hareketinde toplandı.
1925’te Polonya’da doğan Bauman’ın ailesi, 1939’daki Nazi işgali sırasında Sovyetler Birliği’ne göç etti. 1968’de, Altı Gün Savaşları sebebiyle öğretmenlikten kovulduktan ve binlerce diğer Yahudi ile birlikte Komünist Parti’den ihraç edildikten sonra Birleşik Krallık’a gitti ve şu anda da Emeritus(2) Profesör ünvanıyla bulunduğu Leeds Üniversitesi’nde göreve başladı. Çalışmaları, 2010 yılındaki İspanya Asturias Prensliği Ödülü(3) de dahil olmak üzere çok sayıda uluslar arası ödüle layık görüldü.

Karamsar dünya görüşlerini, 2014’te yayınlanan; dünyanın 1980’lerde başlayan neo-liberal devrim için büyük paralar akıttığını, fakat bu paranın toplumun geri kalanına ulaşmadığını tartışan “Azınlığın Zenginliği Hepimizin Çıkarına mıdır?” gibi birçok kitabında paylaştı. Geçtiğimiz yıl yayınlanan, Leonidas Donskis ile birlikte yazdığı “Ahlaki Körlük”(4) kitabında da, hızla bireyselleşen toplumda iletişimin kaybolduğu konusunda uyarılarda bulundu.

Soru: Eşitsizliği bir “metastaz”(5) olarak tanımlıyorsunuz. Demokrasi tehdit altında mı?

Cevap: Şu anda yaşadıklarımızı, demokrasinin krizi ve güvenin yok olması olarak açıklayabiliriz: Liderlerin sadece ahlâksız ya da aptal değil, aynı zamanda beceriksiz olduğuna inanma durumu. Hareket; güç ve bir şeyler yapma yetisini gerektirir ve biz de ne yapılması gerektiğine karar verme yetisi bulunan politikacılara ihtiyaç duyuyoruz. Fakat güç ve politikanın devlet elindeki birlikteliği sona erdi. Güç küreselleşti fakat siyaset hâlâ yerel. Siyaset, gücünü kaybetmiş durumda. İnsanlar artık demokratik sisteme inanmıyor, çünkü bu sistem sözlerini tutmuyor. Bunu, örneğin, mülteci krizinde görüyoruz. Bu kriz uluslararası bir olgu fakat hâlâ yerel bağlamda hareket ediyoruz. Demokratik kurumlarımız karşılıklı bağımlılık durumlarıyla başa çıkmak için tasarlanmamıştı. Demokrasinin bugünkü krizi, demokratik kurumların krizidir.

Soru: Daha önce tanımladığınız “özgürlük ve güvenlik arasında sallanan sarkaç” bugün hangi yönde?

Cevap: Bunlar, ortasını bulması çok zor iki kavram. Eğer daha çok güvenlik istiyorsanız, özgürlükten bir miktar feragat etmek zorundasınız; eğer daha çok özgürlük istiyorsanız, güvenlikten vazgeçmek durumundasınız. Bu ikilem sonsuza kadar devam edecek. Kırk yıl önce biz özgürlüğün zirveye ulaştığına inandık ve tüketim çılgınlığına başladık. Her şey borç parayla alınabilir göründü; ev, araba… Hepsini aldıktan bir süre sonra ödüyorduk. 2008’de birikimlerimiz erdiğinde aldığımız uyarı çok acı oldu. Bu felaket, bu sosyal çöküş, devamında orta sınıfı daha fazla vurdu ve onları riskli bir duruma sürükledi. Şirketlerini bir başka şirketle birleştirdikleri ve sonra bu ortaklık çöktüğü zaman, ellerindekilerin gerçekten onlara mı ait olduğunu bilemediler. İhtilaf artık sınıflar arasında değil, her birey ve toplum arasında. Bu bir güvenlik eksikliği değil, özgürlük eksikliği.

Soru: Diyorsunuz ki, gelişme bir mittir; çünkü insanlar artık geleceğin geçmişten daha iyi olacağını düşünmüyor.

Cevap: Bugün, kesinliklere sahip olduğumuz ve bir şeyleri eski yöntemlerle yapmanın artık çalışmadığı zamanlar arasında bir fetret devrindeyiz. Bunun yerini neyin alacağını bilmiyoruz. Yeni yollar deniyoruz. İspanya, 15 Mayıs Hareketi’nde, insanlar meydanlarda toplanıp, parlamenter sistemin doğrudan demokrasi ile değiştirilmesini tartıştığında bunu sorgulamayı denedi.

Bu durum sona ermedi. Kemer sıkma politikaları devam edecek, bunu kimse engelleyemedi, fakat onlar bir şeyler yapmanın yeni yollarını bulmak konusunda hâlâ nispeten etkili.

Soru: 15 Mayıs ile Küresel İşgal Hareketi’nin benzerliğini, “yolu nasıl temizleyeceğini bilip, sağlam bir şeyler inşa etmeyi bilmediği” üzerinden savundunuz.

Cevap: İnsanlar meydanlarda ortak bir hedef doğrultusunda, bir süreliğine farklılıklarını bir kenara bıraktılar. Eğer bu hedef, birisine duyulan öfke gibi olumsuz bir hedef ise, başarı şansı daha yüksektir. Ortaya bir dayanışma patlaması çıkar. Fakat patlamalar çok güçlü olsa da kısa ömürlüdür.

Soru: Siz aynı zamanda Gökkuşağı Koalisyonlarında da doğal olarak liderliğe yer olmadığına inanıyorsunuz.

Cevap: Kesinlikle, çünkü böyle hareketler lidersiz yürür, fakat yine kesinlikle liderleri olmadığı için amaçlarını harekete geçiremiyor.

Soru: İspanya’da 15 Mayıs Hareketi, yeni siyasi güçlerin ortaya çıkmasını sağladı.

Cevap: Bir partiyi diğeriyle değiştirmek sorunu çözmez. Sorun, partilerin yanlış olmasında değil; sorun, onların bir şeyleri kontrol edememesinde. İspanya’nın sorunları, küresel sorunun bir parçası. Sorunları içinizde çözebileceğinizi düşünmeniz bir hatadır.

Soru: Katalan bağımsızlık projesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cevap: Bence biz, her ulusun kendi kaderini tayin etmesi fikri üzerinden, hâlâ Versailles Antlaşması’nın kurallarını uyguluyoruz. Fakat günümüzde homojen sınırların kalmadığı dünyada bu bir hayaldir. Bugün her toplum, bir diaspora topluluğu. İnsanlar topluma sadık oldukları ve vergilerini ödedikleri için dâhil oluyorlar, fakat insanlar aynı zamanda kendi kimliklerinden de vazgeçmiyorlar. Yaşadığımız yer ile kimliğimiz arasındaki bağlantı kopmuş durumda. Katalonya’daki durum, İskoçya veya Lombardy’deki gibi, “geleneksel kimlik” ile “vatandaşlık” arasında yaşanan bir çelişki. Onlar da Avrupalı fakat Brüksel’le Madrid aracılığıyla değil, Barselona aracılığıyla muhatap olmak istiyorlar. Aynı mantık neredeyse her ülkede var. Biz hâlâ 1. Dünya Savaşı sonrası kurulan ilkeler üzerinde hareket ediyoruz fakat dünya çok değişti.

Soru: İnsanların sosyal medya yoluyla, bir başka ifadeyle “klavye aktivizmi” yoluyla protestolar gerçekleştirmesi konusunda şüphecisiniz. Ve diyorsunuz ki, internet bizi ucuz eğlenceler yoluyla aptallaştırıyor. Sosyal medyanın halkların yeni afyonu olduğu söylenebilir mi?

Cevap: “Kimlik” doğuştan sahip olunan bir şey olmaktan çıktı ve bir görev haline geldi: Kendi topluluğunu oluşturma görevi. Fakat topluluklar oluşturulmaz; sizin bir topluluğunuz vardır ya da yoktur. Sosyal ağların oluşturabileceği şey ancak bir temsildir. “Topluluk” ile “ağ” arasındaki fark; sizin topluluğa ait olmanız, ağın ise size ait olmasıdır. Kontrol altında hissedersiniz. Eğer isterseniz arkadaş ekler, istediğiniz zaman arkadaşınızı silersiniz. Bağlı olduğunuz önemli kişilerin kontrolü altındasınızdır. Sonuç olarak insanlar biraz daha iyi hisseder, çünkü yalnızlık ve terk edilme, bireyselleşme çağında en büyük korkudur. Fakat internette arkadaş eklemek ve silmek çok kolay olduğu için; insanlar sokakta, iş yerinde, birçok insanla hassas etkileşimler kurması için gerekli gerçek sosyal kabiliyetleri öğrenmekte zorluk çeker.

Önemli bir insan olan Papa Francis, seçildikten sonra ilk röportajını, kendisini bir ateist olarak ilan eden İtalyan gazeteci Eugenio Scalfari’ye verdi. Bu bir işaretti: Gerçek diyalog, sizinle aynı şeylere inanan insanlarla konuşmak değildir. Sosyal medya bize diyaloğu öğretmiyor, çünkü orada tartışmayı önlemek çok kolay.

Fakat çoğu insan sosyal medyayı birlikte olmak için değil, ufkunu genişletmek için değil; aksine, sadece kendi sesinin yankısını duyduğu, kendi yüzünün yansımasını gördüğü, konforlu bir alan oluşturmak için kullanıyor. Sosyal medya çok kullanışlı, keyif veriyor, fakat aynı zamanda bir tuzak.

DİPNOTLAR:

(1) Los Indignados – 15 Mayıs 2011 tarihinde İspanya’nın birçok şehrinde hükümet karşıtı ayaklanma başlatan “Öfkeliler” hareketi. Hareketin ortaya çıkış sebebi, ekonomik kriz ve ülkedeki siyasi sistemin halkın beklentilerini karşılamıyor oluşuydu.

(2) Bazı üniversitelerde emekli profesörlere verilen ünvan.

(3) İspanya’da sanat, iletişim, edebiyat ve sosyal bilimler gibi alanlarda her yıl verilen bir ödül.

(4) Orjinal ismi “Moral Blindness” olan kitap henüz Türkçe’ye çevrilmedi.

(5) Tıp literatüründe “organizmanın bir bölümünde bulunan hastalığın başka bir bölümüne de sıçraması” anlamına gelen metastaz kavramının, burada, eşitsizliğin halkın farklı kesimlerine sıçraması anlamında kullanıldığını düşünüyorum.

ORJİNAL METİNLER

İspanyolca: http://cultura.elpais.com/cultura/2015/12/30/babelia/1451504427_675885.html

İngilizce: http://elpais.com/elpais/2016/01/19/inenglish/1453208692_424660.html

Tarih:Tercüme